Totaliter devletlerde faşist politikalar açıkça izlenebilir ve Devlet’in kendini sadece sermayenin çıkarlarına adaması gizlenmesi gerekmeyen bir eylemdir çünkü halk zaten politika oluşturma sürecinin dışında tutulduğu gerçeğini kabul eder.
Demokratik devlet sistemleri özel sektör hâkimiyetini gizlemekte daha etkindir çünkü halk izlenecek politikaların oluşturulmasında yer aldığına inanır.
Batı’nın, gelişmekte olan dünya ülkelerinde “demokratik” siyasi reformlarda ısrarcı olmasının en önemli sebeplerinden biri şüphesiz budur. Bu, halkı yanlış yönlendirerek, dikkatlerini özel teşebbüsün artan egemenliğinden başka yöne çekmenin bir yoludur. Ne gariptir ki, asıl yapmak istedikleri halkı demokrasi aracılığıyla güçsüz kılmaktır.
İnsanları gerçek güç dinamiklerinden uzaklaştırmak elzemdir çünkü tek noktada toplanan güç, bugünkü örnekte görüldüğü gibi, son derece dengesiz ve savunmasız bir model teşkil eder. Zürih’te bulunan İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsünün, dünya çapında 37 milyon şirketin birbirleriyle olan bağlantıları ve mülkiyet zincirleri üzerine yaptığı bir çalışmada, piramidin tepesinde sadece 147 şirketin olduğu ortaya çıkmıştır. Bu; devasa, karmaşık ve iç içe geçmiş bir çıkar ağı üzerindeki kontrolün müthiş derecede yoğunlaşmasıdır. Sürdürülebilir bir durum değildir. Bu tür bir sistemin aksaması çok kolaydır ve bu aksamanın geniş kapsamlı bir etkiye yol açması muhtemeldir.
Bu şu anlama gelir: Bu sistem demokratikleşme karşısında savunmasızdır.